Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Show
1- Elif, Lam, Mim. (3-Âl-i İmrân 1)
2- Allah, O'ndan başka ilah yoktur. Hayy (daima diri) ve Kayyum'dur (kudretin kaynağı, varlık ve düzenin kaim nedenidir). (3-Âl-i İmrân 2)
3- O, sana Kitabı Hak ve ellerinde (kitabdan) olanı doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat'ı ve İncil'i de indirdi. (3-Âl-i İmrân 3)
4- (Ki Tevrat ve İncil) insanlar için bir hidayettir. (Doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ayıran) Furkan'ı da indirdi. Gerçek şu ki Allah'ın ayetlerini inkar edenler için şiddetli bir azab vardır. Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), intikam sahibidir. (3-Âl-i İmrân 4)
5- Şüphesiz ki yerde de, gökte de Allah'a hiçbir şey gizli kalmaz. (3-Âl-i İmrân 5)
6- Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilah yoktur. Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir). (3-Âl-i İmrân 6)
7- Sana Kitab'ı indiren O'dur. O'nun bazı ayetleri (tek başına bile) muhkemdir ki bunlar kitabın anasıdır (aslı ve esasıdır). Diğerleri de (tek başına muhkem olmayan-benzer ve birbiriyle ilgili) müteşabihlerdir. İşte kalblerinde eğrilik bulunanlar fitne çıkarmak ve (hevalarına göre) te'vil etmek için (tek başına muhkem olmayan) müteşabih olanlara uyarlar. Oysa onun (tek başına hak ve muhkem) te'vilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise (müteşabihleri tek başına te'vil etmeyip) "Biz ona (Kur'an'a ve içindeki ayetlere bütünüyle) inandık, hepsi Rabbimizin katındandır" derler. Ancak ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) hatırlayıp-öğüt alır. (3-Âl-i İmrân 7)
8- Rabbimiz, bizi hidayete (doğru yola) eriştirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz lutfu ve bağışı bol olan yalnız Sen'sin. (3-Âl-i İmrân 8)
9- Rabbimiz, muhakkak ki geleceğinden şüphe olmayan bir günde insanları toplayacak olan Sen'sin. Şüphesiz ki Allah vaadinden dönmez. (3-Âl-i İmrân 9)
10- Doğrusu küfredenlerin malları da, çocukları da kendilerine Allah'tan (gelecek azaba karşı) hiçbir şey kazandırmaz. Ve ateşin yakıtı olan bunlardır. (3-Âl-i İmrân 10)
11- Tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar ayetlerimizi yalanladılar da Allah günahları nedeniyle onları yakalayıverdi. Allah'ın cezası çok şiddetlidir. (3-Âl-i İmrân 11)
12- Küfredenlere de ki "Yakında yenilgiye uğratılacaksınız ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir döşektir". (3-Âl-i İmrân 12)
13- Karşı karşıya gelen iki toplulukta, sizin için elbette bir ayet (ibret) vardır. Bir topluluk Allah yolunda vuruşuyordu diğeri ise kafirdi ki göz görmesiyle karşılarındakini kendilerinin iki katı görüyorlardı. İşte Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda basiret sahibleri (görebilen kimseler) için gerçekten bir ibret vardır. (3-Âl-i İmrân 13)
14- Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan arzulu tutku, insanlar için süslü ve çekici kılındı. Bunlar dünya hayatının metaıdır (geçici menfaatleridir). Varılacak yerin güzel olanı, Allah katında olandır. (3-Âl-i İmrân 14)
15- De ki "Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup-sakınanlar için Rablerinin katında içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah'tan da bir rıza-hoşnutluk vardır. Allah, kullarını hakkıyle görendir." (3-Âl-i İmrân 15)
16- Ki Onlar "Rabbimiz şüphesiz biz iman ettik artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından koru" diyenler (3-Âl-i İmrân 16)
17- Sabredenler, sadık-doğru olanlar, gönülden boyun eğenler, infak edenler ve 'seher vakitlerinde' mağfiret (bağışlanma) dileyenlerdir. (3-Âl-i İmrân 17)
18- Allah gerçekten Kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti, melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. O'ndan başka ilah yoktur. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir). (3-Âl-i İmrân 18)
19- Allah katında din, hiç şüphesiz ki İslam'dır. Kendilerine Kitab verilenler ancak kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki 'kıskançlık ve hakka baş kaldırma' yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerine küfrederse, gerçekten Allah hesabı pek çabuk görendir. (3-Âl-i İmrân 19)
20- Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki "Ben, bana uyanlarla birlikte kendimi Allah'a teslim ettim". Ve kendilerine Kitab verilenlerle ümmilere "Siz de teslim oldunuz mu?" de. Eğer teslim oldularsa gerçekten hidayete (doğru yola) ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse artık sana düşen yalnızca tebliğdir (duyurup-bildirmedir). Allah, kullarını hakkıyla görendir. (3-Âl-i İmrân 20)
21- Allah'ın ayetlerine küfredenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler (var ya), işte onlara acıklı bir azabı müjdele. (3-Âl-i İmrân 21)
22- İşte bunlar dünyada da ahirette de çabaları boşa giden kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı yoktur. (3-Âl-i İmrân 22)
23- Kendilerine Kitab'tan bir pay verilenleri görmedin mi? Aralarında Allah'ın Kitab'ı hükmetsin diye çağrılıyorlar da, onlardan bir bölümü yüz çeviriyor. Onlar işte böyle arka dönüp-gidenlerdir. (3-Âl-i İmrân 23)
24- Bu (cahil cesareti), onların "Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak" demelerindendir. Onların uydurageldikleri şeyler, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür. (3-Âl-i İmrân 24)
25- Geleceğinden şüphe olmayan bir günde onları topladığımız ve kendilerine zulmedilmeden herkesin kazandığının tastamam ödendiği zaman halleri ne olacak? (3-Âl-i İmrân 25)
26- De ki "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın. Dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın. Hayır yalnız Senin elindedir. Gerçekten Sen, her şeye kadirsin (güç yetirensin)." (3-Âl-i İmrân 26)
27- Geceyi gündüze katarsın, gündüzü de geceye katarsın. Diriyi ölüden çıkarırsın, ölüyü de diriden çıkarırsın. Sen, dilediğine hesapsız rızık verirsin. (3-Âl-i İmrân 27)
28- Mü'minler, mü'minleri bırakıp da kafirleri veli-dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah'tan hiçbir şey (yardım ve dostluk) yoktur. Ancak onlardan korunma gayesiyle sakınmanız (düşmanlığınızı göstermemeniz) müstesna. Allah sizi asıl kendisiyle sakındırıyor. Dönüş ancak Allah'adır. (3-Âl-i İmrân 28)
29- De ki "Sinelerinizde olanı gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Ve göklerde olanı da, yerde olanı da bilir. Allah herşeye kadirdir (güç yetirendir)." (3-Âl-i İmrân 29)
30- Her nefis ne hayır işlemiş ve ne kötülük yapmış ise hepsini karşısında hazır bulduğu günde, yaptığı kötülükler ile arasında uzak bir mesafe olsun ister. Allah sizi Kendisine karşı (gelmekten) sakındırır. Allah kullarına karşı Rauf'tur (şefkatli olandır). (3-Âl-i İmrân 30)
31- De ki "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir)." (3-Âl-i İmrân 31)
32- De ki "Allah'a ve Resulüne itaat edin". Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz ki Allah kafirleri sevmez. (3-Âl-i İmrân 32)
33- Gerçek şu ki Allah Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti. (3-Âl-i İmrân 33)
34- Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyettir. Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir). (3-Âl-i İmrân 34)
35- Hani İmran'ın karısı "Rabbim, karnımda olanı (Sen'den başkasına) azade ve hür olarak Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz Semi (herşeyi işiten) ve Alim (hakkıyle bilen) Sen'sin" demişti. (3-Âl-i İmrân 35)
36- Fakat onu doğurduğunda, Allah onun ne (nasıl bir mü'mine) doğurduğunu çok iyi bilirken dedi ki "Rabbim onu bir kız doğurdum. Oysa erkek kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu, kovulmuş-taşa tutulmuş şeytandan Sana sığındırırım." (3-Âl-i İmrân 36)
37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya'yı da ona sorumlu kıldı. Zekeriyya ne zaman mihraba girdiyse, (onun) yanında bir yiyecek buldu. "Ey Meryem, bu sana nerden?" deyince, (Meryem) "Bu Allah katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi. (3-Âl-i İmrân 37)
38- Orada Zekeriyya Rabbine dua etti, "Rabbim bana katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen duaları işitensin" dedi. (3-Âl-i İmrân 38)
39- O mihrapta namaz kılmakta iken melekler ona (şöyle) seslendiler "Allah sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir kelimeyi tasdik eden (doğrulayan), efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir." (3-Âl-i İmrân 39)
40- Dedi ki "Rabbim, bana gerçekten ihtiyarlık ulaşmışken ve karım da kısır iken nasıl benim bir oğlum olabilir?" (Allah) "Öyledir ancak Allah dilediğini yapar" buyurdu. (3-Âl-i İmrân 40)
41- (Zekeriyya) dedi ki "Rabbim, bana (insanlara karşı) bir ayet-belge ver." (Allah) "Senin ayetin-belgen, işaretleşme dışında insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O'nu tesbih et" dedi. (3-Âl-i İmrân 41)
42- Hani melekler de "Ey Meryem şüphesiz Allah seni seçkin kıldı, seni arındırdı ve alemlerin kadınları üzerine seçti" demişti. (3-Âl-i İmrân 42)
43- Ey Meryem, Rabbine huşu ile (kalbin titreyerek) itaatta bulun, secdeye kapan ve rüku edenlerle birlikte rüku et. (3-Âl-i İmrân 43)
44- Bunlar sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemlerini (kur'a için) atarlarken sen yanlarında değildin, tartışıp-çekişirlerken de yanlarında değildin. (3-Âl-i İmrân 44)
45- Melekler demişlerdi ki "Ey Meryem, Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdeliyor. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O dünyada da, ahirette de çok itibarlı ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır". (3-Âl-i İmrân 45)
46- Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve o salihlerdendir. (3-Âl-i İmrân 46)
47- (Meryem) "Rabbim bana bir beşer dokunmamışken, benim nasıl çocuğum olabilir?" dedi. (Denildi ki) "Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse ona yalnızca 'Ol' der, o da hemen oluverir." (3-Âl-i İmrân 47)
48- (Allah) ona kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek. (3-Âl-i İmrân 48)
49- (Onu) İsrailoğullarına Resul kılacak. (O da onlara şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey yapar içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alacalıyı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Evlerinizde yediklerinizi ve (saklayıp) biriktirdiklerinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz bunda sizin için açık bir ayet vardır." (3-Âl-i İmrân 49)
50- Benden önce gelen Tevrat'ı tasdik etmek ve size haram kılınanların bir kısmını helal kılmak üzere Rabbınızdan size ayet getirdim. Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin. (3-Âl-i İmrân 50)
51- Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Dosdoğru yol işte budur. (3-Âl-i İmrân 51)
52- İsa onlardaki inkarcılığı sezince "Allah (için) bana yardım edecekler kimdir?" dedi. Havariler dediler ki "Allah'ın yardımcıları biziz, biz Allah'a inandık. Şahit ol ki biz gerçekten müslümanlarız." (3-Âl-i İmrân 52)
53- Ey Rabbimiz. Biz indirdiğine inandık ve Resule uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz. (3-Âl-i İmrân 53)
54- Onlar ise bir düzen-tuzak kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah düzen kurucuların en hayırlısıdır. (3-Âl-i İmrân 54)
55- Hani Allah demişti ki "Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni küfredenlerden (onların hile ve iftiralarından) temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfredenlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeylerde aranızda Ben hükmedeceğim." (3-Âl-i İmrân 55)
56- Küfredenleri ise dünyada ve ahirette şiddetli bir azabla azablandıracağım. Onların hiçbir yardımcıları da olmayacaktır. (3-Âl-i İmrân 56)
57- İman edip salih amellerde bulunanlara gelince, onların ecirleri-mükafatları eksiksiz ödenecektir. Allah zalimleri sevmez. (3-Âl-i İmrân 57)
58- Bunları Biz sana ayetlerden ve hikmetli zikirden (Kur'an'dan) okuyoruz. (3-Âl-i İmrân 58)
59- Şüphesiz ki Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı sonra ona "Ol" demesiyle o da hemen oluverdi. (3-Âl-i İmrân 59)
60- Hak (asıl gerçek) Rabbindendir. Öyleyse şüphecilerden olma. (3-Âl-i İmrân 60)
61- Artık sana gelen bunca ilimden sonra seninle bu konuda çekişip-tartışmalara girişirlerse de ki "Geliniz oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım sonra karşılıklı lanetleşelim de, Allah'ın lanetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım." (3-Âl-i İmrân 61)
62- İşte (İsa hakkında) gerçek kıssa budur. Allah'tan başka ilah yoktur. Ve şüphesiz Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir). (3-Âl-i İmrân 62)
63- Eğer yüz çevirirlerse, Allah elbetteki fesat çıkaranları (bozguncuları)bilir. (3-Âl-i İmrân 63)
64- De ki "Ey Kitab ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olacak) bir kelimeye gelin. (O da şudur ki) Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabler edinmesin." Eğer yine de yüz çevirirlerse "Şahid olun, biz müslümanlarız" deyin. (3-Âl-i İmrân 64)
65- Ey Kitab ehli, İbrahim (yahudi mi yoksa hıristiyan mı) konusunda ne diye çekişip-tartışıyorsunuz? Tevrat da, İncil de ancak ondan sonra indirilmiştir. (Buna da) akıl erdirmeyecek misiniz? (3-Âl-i İmrân 65)
66- İşte sizler böylesiniz, hakkında bilginiz olan şeyde tartıştınız ama hakkında bilginiz olmayan şey konusunda ne diye tartışıp-duruyorsunuz? Oysa Allah bilir, sizler bilmezsiniz. (3-Âl-i İmrân 66)
67- İbrahim ne yahudi, ne de hıristiyandı. O hanif (muvahhid) bir müslümandı, müşriklerden değildi. (3-Âl-i İmrân 67)
68- Doğrusu insanların İbrahim'e en yakın olanı ona uyanlar, bu peygamber ve iman edenlerdir. Allah mü'minlerin velisidir. (3-Âl-i İmrân 68)
69- Kitab ehlinden bir grub sizi şaşırtıp-saptırmak istediler. Fakat onlar ancak kendi nefislerini şaşırtıp-saptırırlar da şuuruna-farkına varmazlar. (3-Âl-i İmrân 69)
70- Ey Kitab ehli, (gerçeği) gördüğünüz halde niçin Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz? (3-Âl-i İmrân 70)
71- Ey Kitab ehli, neden hakkı batıl ile örtüyor ve siz de bildiğiniz halde hakkı gizliyorsunuz? (3-Âl-i İmrân 71)
72- Kitab ehlinden bir grup şöyle dedi "Mü'minlere indirilene gündüzün başlangıcında inanın, bitiminde ise inkar edin. Belki onlar da dönerler", (3-Âl-i İmrân 72)
73- "Ve sizin dininize uyanlardan başkasına da inanıp-güvenmeyin." De ki "Hiç tartışmasız doğru yol, Allah'ın yoludur". (Onlar kendi aralarında yine derler ki) "Size verilenin benzerinin başka herhangi bir kimseye verildiğine (inanmayın) ya da Rabbinizin huzurunda onların size karşı deliller getirecekleri (şeyleri açıklamayın)." De ki "Şüphesiz fazl (lutuf ve ihsan) Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah Vasi'dir (lutfu ve rahmeti geniş vekildir), Alim'dir (hakkıyle bilendir)." (3-Âl-i İmrân 73)
74- Rahmetini dilediğine (ayırır) tahsis eder. Allah büyük fazl (lutuf ve ihsan) sahibidir. (3-Âl-i İmrân 74)
75- Kitab ehlinden öylesi vardır ki, ona bir kantar emanet bıraksan onu sana öder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan tepesine dikilmedikçe onu sana ödemez. Bu onların "Ümmilere karşı yaptıklarımızdan bize bir vebal (bir sorumluluk) yoktur" demelerindendir. Oysa onlar kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler. (3-Âl-i İmrân 75)
76- Hayır, kim ahdini yerine getirir ve sakınırsa şüphesiz Allah da muttaki olanları (korkup-sakınanları) sever. (3-Âl-i İmrân 76)
77- Allah'ın ahdini ve kendi yeminlerini az bir bedele değişenlerin ahirette hiçbir payı yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz ve onları temize çıkarmaz. Ve onlar için acıklı bir azab vardır. (3-Âl-i İmrân 77)
78- Onlardan öyleleri vardır ki, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Oysa o Kitab'tan değildir. Allah katından olmadığı halde "Bu Allah katındandır" derler. Ve onlar kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler. (3-Âl-i İmrân 78)
79- Hiçbir insanın Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra insanlara "Allah'ı bırakıp bana kul olun" demesi mümkün değildir. O ancak "Okuyup-okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitab'a göre Rabbaniler (Rabbe halis kullar) olunuz (deme görevindedir)." (3-Âl-i İmrân 79)
80- Size melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi de emretmez. Siz müslümanlar olduktan sonra size küfrü mü emredecek? (3-Âl-i İmrân 80)
81- Hani Allah peygamberlerden "Andolsun size Kitab ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir resul-elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız" diye misak (kesin bir söz) almış, "Bunu ikrar ederek ahdi kabul ettiniz mi?" demiş, onlar da "İkrar ettik" demişlerdi. (Allah) "Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım" demişti. (3-Âl-i İmrân 81)
82- Artık kim bundan sonra dönerse işte onlar fasık olanlardır. (3-Âl-i İmrân 82)
83- Onlar Allah'ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na teslim olmuştur ve O'na döndürüleceklerdir. (3-Âl-i İmrân 83)
84- De ki "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Ve biz O'na teslim olmuşlarız." (3-Âl-i İmrân 84)
85- Kim İslam'dan başka bir din ararsa, kendisinden asla kabul edilmez ve o kimse ahirette hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardan olur. (3-Âl-i İmrân 85)
86- Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve resulün hak olduğuna şahidlik ettikleri halde, imanlarından sonra küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete (doğru yola) eriştirir? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete eriştirmez. (3-Âl-i İmrân 86)
87- İşte bunların cezası (şudur ki) Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerinedir. (3-Âl-i İmrân 87)
88- Onlar (bu lanetin) içinde ebedi kalacaklardır. Onların azabı hafifletilmez ve yüzlerine de bakılmaz. (3-Âl-i İmrân 88)
89- Ancak bundan sonra tevbe edenler, (kendilerini düzeltip) ıslah edenler müstesna. Çünkü Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir). (3-Âl-i İmrân 89)
90- İman ettikten sonra küfredip de, küfürlerini arttıranların tevbeleri kabul edilmez. İşte onlar sapıkların ta kendileridir. (3-Âl-i İmrân 90)
91- Doğrusu küfredip de kafir olarak ölenler, yeryüzü dolusu altını fidye verecek olsalar yine de hiç birinden kabul edilmez. Onlar için elim (acıklı) bir azab vardır. Ve onların hiç yardımcıları da yoktur. (3-Âl-i İmrân 91)
92- Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla birr'e (iyiliğe, hayr ve taata) erişemezsiniz. Her ne infak ederseniz şüphesiz Allah onu bilir. (3-Âl-i İmrân 92)
93- Tevrat indirilmeden önce İsrail'in (Ya'kub'un) kendine haram kıldıklarından başka İsrailoğullarına bütün yiyecekler helal idi. De ki "Eğer sadıklardan (doğrulardan) iseniz haydi Tevrat'ı getirip okuyun." (3-Âl-i İmrân 93)
94- Artık bundan sonra kim Allah'a karşı yalan düzüp-uydurursa, işte onlar zalim olanlardır. (3-Âl-i İmrân 94)
95- De ki "Allah doğru söyledi. Öyleyse muvahhidler (Allah'ı birleyen hanifler) olarak İbrahim'in dinine uyun. O müşriklerden değildi." (3-Âl-i İmrân 95)
96- Gerçek şu ki insanlar için kurulan ilk ev, Bekke'de (Mekke'de kurulan) mübarek ve alemler için hidayet olan (Kabe'dir). (3-Âl-i İmrân 96)
97- Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse, o emniyet-güvenlik içindedir. Ona bir yol bulup-güç yetirenlerin Ev'i haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de küfre saparsa, bilsin ki Allah alemlerden müstağnidir (muhtaç olmayandır). (3-Âl-i İmrân 97)
98- De ki "Ey Kitab ehli, Allah yapmakta olduklarınıza şahid iken niçin Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz?" (3-Âl-i İmrân 98)
99- De ki "Ey Kitab ehli, sizler şahidler olduğunuz halde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir." (3-Âl-i İmrân 99)
100- Ey iman edenler. Eğer kendilerine Kitab verilenlerden herhangi bir gruba uyacak olursanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kafir yaparlar. (3-Âl-i İmrân 100)
101- Allah'ın ayetleri size okunuyorken ve O'nun Resulü içinizdeyken nasıl inkara saparsınız? Kim Allah'a sımsıkı tutunursa, kesinlikle doğru yola yöneltilip-iletilmiştir. (3-Âl-i İmrân 101)
102- Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve ancak müslüman olarak can verin. (3-Âl-i İmrân 102)
103- Allah'ın ipine sımsıkı yapışın, dağılıp-ayrılmayın ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini zikredip-hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizi birleştirip-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olmuştunuz. Yine siz tam bir ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Hidayete (doğru yola) eresiniz diye Allah size ayetlerini böyle açıklar. (3-Âl-i İmrân 103)
104- Sizden (her dönemde) hayra çağıran, ma'rufu (iyiliği) emreden ve münkerden (kötülükten) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (3-Âl-i İmrân 104)
105- Kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra parçalanıp ayrılığa (ihtilafa ve anlaşmazlığa) düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azab vardır. (3-Âl-i İmrân 105)
106- Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün, yüzleri kapkara kesilecek olanlara "İmanınızdan sonra inkar ettiniz öyle mi? Öyleyse inkar etmenize karşılık azabı tadın" (denilir). (3-Âl-i İmrân 106)
107- Yüzleri ağaranlar ise artık onlar Allah'ın rahmeti içindedirler, orada ebedi kalacaklardır. (3-Âl-i İmrân 107)
108- Bunlar sana hak olarak okumakta olduğumuz Allah'ın ayetleridir. Allah, alemlere zulmetmek istemez. (3-Âl-i İmrân 108)
109- Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah'ındır ve (bütün) işler Allah'a döndürülür. (3-Âl-i İmrân 109)
110- Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. Ma'ruf (iyi) olanı emreder, münker (kötü) olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitab ehli de inanmış olsaydı elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır fakat çoğunluğu fıska sapanlardır. (3-Âl-i İmrân 110)
111- Onlar size ezadan (incitmekten) başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşırlarsa size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez. (3-Âl-i İmrân 111)
112- Nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine zillet vurulmuştur ancak Allah'ın ve mü'minlerin ahdine sığınmış olanlar müstesna. Onlar Allah'tan bir gazaba uğradılar. Üzerlerine de miskinlik vuruldu. Bu, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleri nedeniyledir. (Yine) bu, isyan etmeleri ve haddi aşmalarındandır. (3-Âl-i İmrân 112)
113- Onların hepsi bir değildir. Kitab ehlinden (doğruluk üzere) duran bir ümmet (topluluk) vardır ki, gece vakitlerinde secdeye kapanarak Allah'ın ayetlerini okurlar. (3-Âl-i İmrân 113)
114- Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, ma'ruf (iyi) olanı emreder, münker (kötü) olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır. (3-Âl-i İmrân 114)
115- Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. Allah muttakileri (korkup-sakınanları) bilendir. (3-Âl-i İmrân 115)
116- Küfredenlerin ise ne malları, ne de çocukları Allah'a karşı kendilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır. İşte onlar ateş ashabıdır-halkıdır, onda ebedi olarak kalacaklardır. (3-Âl-i İmrân 116)
117- Onların bu dünya hayatındaki harcamalarının misali, kendilerine zulmetmiş bir kavmin ekinlerini vurup da telef eden kavurucu bir rüzgarın misali gibidir. Allah onlara zulmetmedi fakat (onlar) kendi nefislerine (kendileri) zulmetmişlerdir. (3-Âl-i İmrân 117)
118- Ey iman edenler, kendinizden olmayanı sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermekte kusur etmezler, sizin sıkıntıya düşmenizi isterler. Öfkeleri ağızlarından taşmaktadır. Sinelerinin gizli tuttukları ise daha büyüktür. Eğer akledip-anlıyorsanız ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz. (3-Âl-i İmrân 118)
119- İşte siz öyle kimselersiniz ki onları seversiniz halbuki onlar sizi sevmezler. Siz Kitab'ın tümüne inanırsınız onlar ise sizinle karşılaştıklarında (inandık) derler, kendi başlarına kaldıklarında da size karşı olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki "Kin ve öfkenizle ölün." Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (3-Âl-i İmrân 119)
120- Size bir iyilik dokununca onları tasalandırır, size bir kötülük isabet edince ise onunla sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların 'hileli düzenleri' size hiçbir şeyle zarar veremez. Allah hiç şüphesiz, onların yapmakta olduklarını kuşatmıştır. (3-Âl-i İmrân 120)
121- Hani sen mü'minleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden erkenden ayrılmıştın. Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir). (3-Âl-i İmrân 121)
122- O zaman sizden iki grup, neredeyse çözülüp-bozulmaya yüz tutmuştu. Oysa Allah onların velisi-yardımcısıydı. Mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler. (3-Âl-i İmrân 122)
123- Andolsun ki siz güçsüz iken Allah size Bedir'de yardımıyla zafer verdi. O halde Allah'tan korkup-sakının ki, O'na şükretmiş olasınız. (3-Âl-i İmrân 123)
124- Sen mü'minlere "Rabbinizin size meleklerden indirilmiş üçbin kişiyle yardım iletmesi size yetmez mi?" diyordun. (3-Âl-i İmrân 124)
125- Evet, siz sabır gösterir ve Allah'tan korkup-sakınırsanız, onlar ansızın üzerinize gelseler (bile korkmayın çünkü) Rabbiniz size nişanlı beşbin melekle (hemen) yardım ulaştıracaktır. (3-Âl-i İmrân 125)
126- Allah bunu (bu açıklamayı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla tatmin bulsun (yatışıp-rahatlasın) diye yaptı. Nusret (yardım ve zafer) ancak Aziz (üstün ve güçlü) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olan Allah'ın katındandır. (3-Âl-i İmrân 126)
127- (Ki bu) küfre sapanların ileri gelenlerini kessin (onları helak etsin) ya da perişan etsin de umutsuz olarak geri dönüp gitsinler (diyedir). (3-Âl-i İmrân 127)
128- Bu emirden-işten sana ait bir şey yoktur. Allah ya onların tevbesini kabul eder yahut da zalim oldukları için azablandırır. (3-Âl-i İmrân 128)
129- Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir). (3-Âl-i İmrân 129)
130- Ey iman edenler, kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Ve Allah'tan korkup-sakının ki felah (kurtuluş) bulasınız. (3-Âl-i İmrân 130)
131- Ve kafirler için hazırlanmış olan ateşten sakının. (3-Âl-i İmrân 131)
132- Allah'a ve Resulüne itaat edin ki, rahmete kavuşturulasınız. (3-Âl-i İmrân 132)
133- Rabbinizden olan mağfirete ve genişliği (eni) göklerle yer kadar olan cennete koşun. O, muttakiler (korkup-sakınanlar) için hazırlanmıştır. (3-Âl-i İmrân 133)
134- Onlar bollukta da, darlıkta da infak ederler, öfkelerini yutkunup-tutarlar ve insanları affederler. Allah muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) sever. (3-Âl-i İmrân 134)
135- Ve 'çirkin bir hayasızlık' işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma dilerler. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar işledikleri (günah) üzerinde bile bile ısrarla durmazlar. (3-Âl-i İmrân 135)
136- İşte bunların karşılığı-mükafatı Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetlerdir. Böyle amel edenlerin ecri-mükafatı ne güzeldir. (3-Âl-i İmrân 136)
137- Gerçek şu ki sizden önce nice sünnetler gelip-geçmiştir. Bundan dolayı yeryüzünde gezip dolaşın da, yalanlayanların akibeti nasıl olmuş bir görün. (3-Âl-i İmrân 137)
138- Bu (Kur'an) insanlar için bir beyan (açıklama), muttakiler (korkup-sakınanlar) için de bir hidayet ve bir öğüttür. (3-Âl-i İmrân 138)
139- Gevşemeyin, üzülmeyin, (gerçekten) iman etmişseniz üstün olan sizlersiniz. (3-Âl-i İmrân 139)
140- Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. Biz bu günleri insanlar arasında döndürüp dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şahidler edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez. (3-Âl-i İmrân 140)
141- (Yine bu) Allah'ın iman edenleri seçip-arındırması ve küfre sapanları yok etmesi içindir. (3-Âl-i İmrân 141)
142- Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri belirtip-ayırdetmeden ve sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız? (3-Âl-i İmrân 142)
143- Andolsun ki siz ölümle karşılaşmadan önce onu (şehitliği) temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, bakıp duruyorsunuz. (3-Âl-i İmrân 143)
144- Muhammed yalnızca bir resuldür. Ondan önce de nice resuller gelip-geçmiştir. Şimdi o ölürse ya da öldürülürse, gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah şükredenlerin mükafatını verecektir. (3-Âl-i İmrân 144)
145- Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını isterse ona ondan veririz, kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız. (3-Âl-i İmrân 145)
146- Nice peygamberler beraberinde birçok Rabbanilerle (Rab tarafında, Rabbe kulluk edenlerle) savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet edenlerden dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne de boyun eğdiler. Allah sabredenleri sever. (3-Âl-i İmrân 146)
147- Onların söyledikleri "Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı (yolunda sabit kıl) sağlamlaştır ve bize kafirler topluluğuna karşı yardım et" demelerinden başka bir şey değildi. (3-Âl-i İmrân 147)
148- Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiret sevabının güzelliğini verdi. Allah muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) sever. (3-Âl-i İmrân 148)
149- Ey iman edenler. Eğer küfredenlere uyarsanız, sizi gerisin geriye çevirirler de hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardan olursunuz. (3-Âl-i İmrân 149)
150- Hayır (bundan sakının, çünkü) sizin Mevlanız (veliniz ve sahibiniz) Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır. (3-Âl-i İmrân 150)
151- Kendisi hakkında sultan (hüccet, delil) indirmediği şeyi Allah'a ortak koştuklarından dolayı küfredenlerin kalplerine korku salacağız. Onların barınma yerleri ateştir. Zalimlerin konaklama yeri ne kötüdür. (3-Âl-i İmrân 151)
152- Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah size olan vaadini yerine getirmiştir. Öyle ki sevdiğinizi (zaferi) size gösterdikten sonra siz yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz ve emir hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı istiyor, kiminiz de ahireti istiyordu. Sonra (Allah sizi) denemek için ondan (gördüğünüz zaferden geri) çevirdi ve (yine de) sizi bağışladı. Allah mü'minlere karşı fazl (ve ihsan) sahibi olandır. (3-Âl-i İmrân 152)
153- Resul sizi arkanızdan çağırıp dururken siz uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Allah) sizi kederden kedere uğrattı ki (içinize sığmayan bu kederle) elinizden gidene ve başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah (bütün) yaptıklarınızdan haberi olandır. (3-Âl-i İmrân 153)
154- Sonra o kederin ardından üzerinize öyle bir eminlik (güvenlik duygusu), öyle bir uyku indirdi ki bu içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da canları derdine düşmüştü. Allah'a karşı cahiliyye zannı gibi hakka aykırı bir zan besliyorlar ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki "Şüphesiz bütün iş Allah'ındır." Onlar sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki "Eğer evlerinizde de olsaydınız, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar devrilip-ölecekleri yerlere yine çıkıp-giderlerdi. Allah (bunu) sinelerinizdekini yoklayıp-denemek ve kalplerinizde olanı temizleyip-arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde olanı bilendir. (3-Âl-i İmrân 154)
155- İki topluluğun karşı karşıya geldikleri gün sizden geri dönenleri, kazandıkları bazı şeyler dolayısıyla şeytan ayağını kaydırmak istemişti. Ancak Allah onları affetti. Şüphesiz Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Halim'dir (rahmetiyle yumuşak davranandır). (3-Âl-i İmrân 155)
156- Ey iman edenler, siz inkar edip de yeryüzünde gezip dolaşırlarken veya savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için "Yanımızda olsalardı ölmezlerdi, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. Allah bunu (bu kanaati) onların kalplerinde kahırlı bir özlem olarak bıraktı. Oysa dirilten ve öldüren Allah'tır. Allah yaptıklarınızı hakkıyle görendir. (3-Âl-i İmrân 156)
157- Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, Allah'ın mağfireti (bağışlaması) ve rahmeti, onların (dünyada kalıp) toplayacakları bütün şeylerden daha hayırlıdır. (3-Âl-i İmrân 157)
158- Andolsun ki ölseniz de, öldürülseniz de şüphesiz Allah'a (varıp, O'nun huzurunda) toplanacaksınız. (3-Âl-i İmrân 158)
159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyle onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer (bir işe) azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (3-Âl-i İmrân 159)
160- Eğer Allah size yardım ederse artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi (yalnız ve yardımsız) bırakacak olursa, O'ndan sonra size yardım edecek kimdir? Mü'minler sadece Allah'a tevekkül etsinler. (3-Âl-i İmrân 160)
161- Bir peygambere emanete ihanet yaraşmaz. Kim ihanet ederse, kıyamet günü ihanet ettiğiyle gelir. Sonra her nefis ne kazandıysa, (ona) eksiksiz olarak ödenir. Onlar haksızlığa uğratılmazlar. (3-Âl-i İmrân 161)
162- Allah'ın rızasına uyan kişi, Allah'ın hışmına (gazabına) uğrayan gibi olur mu? Onun varacağı yer cehennemdir. Orası gidilip-varılacak ne kötü bir yerdir. (3-Âl-i İmrân 162)
163- Allah katında onlar derece derecedir. Allah yapmakta olduklarını görendir. (3-Âl-i İmrân 163)
164- Andolsun ki Allah, mü'minlere kendi içlerinden bir Resul göndermekle onlara lutufda bulunmuştur. Onlara Allah'ın ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitab'ı ve hikmeti öğretiyor. Halbuki onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler. (3-Âl-i İmrân 164)
165- (Onları) iki misline uğrattığınız bir musibet size isabet edince mi "Bu nereden" dediniz? De ki "O, sizin kendinizdendir." Şüphesiz Allah herşeye kadirdir (güç yetirendir). (3-Âl-i İmrân 165)
166- İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Allah'ın) mü'minleri ayırdetmesi (içindi). (3-Âl-i İmrân 166)
167- Ve münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara "Gelin Allah'ın yolunda savaşın ya da savunun" denildiğinde "Biz savaşmayı bilseydik elbette peşinizden gelirdik" dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını en iyi bilendir. (3-Âl-i İmrân 167)
168- Onlar, kendileri oturup da kardeşleri için "Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi" diyenlerdir. De ki "Şayet sadıklardan (doğru sözlülerden) iseniz kendi nefislerinizden ölümü geri çevirin." (3-Âl-i İmrân 168)
169- Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar. (3-Âl-i İmrân 169)
170- Allah'ın kendi fazlından (lutuf ve ihsanından) onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Arkalarından (gelecek ve) henüz onlara ulaşmayanlara, kendilerine korku olmadığını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. (3-Âl-i İmrân 170)
171- Onlar Allah'tan bir nimet, bir fazl-lutuf ile Allah'ın mü'minlerin ecrini-mükafatını zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler. (3-Âl-i İmrân 171)
172- Kendileri yara aldıktan sonra yine de Allah'ın ve resulün davetine koşanlar, ihsan edenler ve sakınanlar için büyük bir ecir-mükafat vardır. (3-Âl-i İmrân 172)
173- Onlar (öyle kimselerdir ki) bir kısım insanlar kendilerine "Size karşı insanlar (ordu) topladılar, onlardan korkun" dediklerinde imanları artanlar ve "Allah bize yeter, O ne güzel Vekildir" diyenlerdir. (3-Âl-i İmrân 173)
174- Bunun üzerine kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan Allah'ın nimeti ve lutfuyla geri döndüler. Onlar Allah'ın rızasına uydular. Allah çok büyük fazl (lutuf ve ihsan) sahibidir. (3-Âl-i İmrân 174)
175- İşte o şeytan (bu mü'minleri değil) ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın eğer mü'min iseniz Ben'den korkun. (3-Âl-i İmrân 175)
176- Küfürde koşup-yarışanlar seni üzmesin. Çünkü onlar Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah onlara ahirette hiçbir nasib vermemeyi diliyor. Onlar için büyük bir azab vardır. (3-Âl-i İmrân 176)
177- İmana karşılık küfrü satın alanlar, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Onlar için acıklı bir azab vardır. (3-Âl-i İmrân 177)
178- O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi (verdiğimiz mühleti) sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar. Biz onlara ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azab vardır. (3-Âl-i İmrân 178)
179- Allah mü'minleri içinde bulunduğu durumda bırakacak değildir, murdarı (pis olanı) temizden ayıracaktır. Allah size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah resullerinden dilediğini seçer. O halde Allah'a ve Resulüne iman edin. Eğer iman eder ve korkup-sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir-mükafat vardır. (3-Âl-i İmrân 179)
180- Allah'ın fazl-ı kereminden (bol ihsanından) kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır, bu onlar için şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberi olandır. (3-Âl-i İmrân 180)
181- Allah fakirdir, biz ise zenginleriz diyenlerin bu sözünü Allah elbetteki işitmiştir. Onların bu sözlerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız ve (onlara) "Yakıcı olan azabı tadın" diyeceğiz. (3-Âl-i İmrân 181)
182- (Ve yine onlara denilecektir ki) Bu, kendi ellerinizle yaptıklarınızın karşılığıdır. Allah kullarına asla zulmedici değildir. (3-Âl-i İmrân 182)
183- Ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir resule inanmamamız için Allah bize and-ahid verdi diyenlere de ki "Benden önce nice resuller size apaçık delillerle ve dediğiniz şeylerle geldi. Doğru söylüyorsanız, onları niçin öldürdünüz?" (3-Âl-i İmrân 183)
184- Eğer seni yalanladılarsa, senden önce apaçık deliller, hikmetli sahifeler ve nur verici (aydınlatıcı) Kitab'la gelen resuller de yalanlanmıştı. (3-Âl-i İmrân 184)
185- Her nefis ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz-mükafatlarınız eksiksizce ödenecektir. (O gün) kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Zaten dünya hayatı, aldatıcı geçimlikten (geçici metadan) başka bir şey değildir. (3-Âl-i İmrân 185)
186- Andolsun ki mallarınız ve nefisleriniz konusunda deneneceksiniz. Sizden önce kendilerine kitab verilenlerden ve Allah'a şirk koşanlardan birçok incitici şeyler (eziyet verici sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız işte bu azmedilmesi gereken (çok değerli) işlerdendir. (3-Âl-i İmrân 186)
187- (Allah bir zamanlar) kendilerine Kitab verilenlerden "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz" diye kesin söz almıştı. Fakat onlar bunu arkalarına attılar ve ona karşılık az bir değeri satın aldılar. O aldıkları şey ne kötüdür. (3-Âl-i İmrân 187)
188- Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeyler nedeniyle övülmek isteyenleri (kazançlı) sanma, onları azabdan kurtulmuş olarak da sanma. Onlar için acıklı bir azab vardır. (3-Âl-i İmrân 188)
189- Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her şeye kadirdir (güç yetirendir). (3-Âl-i İmrân 189)
190- Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) için gerçekten açık ayetler vardır. (3-Âl-i İmrân 190)
191- Onlar (ulul elbab) ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. (Ve derler ki) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (3-Âl-i İmrân 191)
192- Rabbimiz, Sen kimi ateşe sokarsan artık onu 'hor ve aşağılık' kılmışsındır. Zulmedenlerin hiç yardımcıları yoktur. (3-Âl-i İmrân 192)
193- Ey Rabbimiz, biz Rabbinize iman edin" diye imana çağrıda bulunan bir davetçiyi işittik ve hemen iman ettik. Rabbimiz bizim günahlarımızı bağışla, kusurlarımızı ört ve canlarımızı ebrar (iyi) olanlarla beraber al." (3-Âl-i İmrân 193)
194- Rabbimiz, bize resullerine vadettiklerini ver ve kıyamet gününde bizi 'hor ve aşağılık' kılma. Şüphesiz ki Sen vaadinden asla dönmezsin. (3-Âl-i İmrân 194)
195- Rableri de (dualarına icabet ederek) şöyle buyurdu "Şüphesiz Ben erkek olsun, kadın olsun -ki siz birbirinizdensiniz- sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin kötülüklerini mutlaka örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu onlara) Allah katından bir karşılıktır-mükafattır. Sevabın (mükafatın) en güzeli Allah katındadır." (3-Âl-i İmrân 195)
196- Küfre sapanların diyar diyar dönüp-dolaşmaları sakın seni aldatmasın. (3-Âl-i İmrân 196)
197- Bu (onlara dünya hayatında) az bir geçimliktir. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. O, ne kötü bir varış yeridir. (3-Âl-i İmrân 197)
198- Fakat Rablerinden korkup-sakınanlar için Allah tarafından bir ikram olarak altlarından ırmaklar akan ebedi olarak kalacakları cennetler vardır. Ebrar (iyi) olanlar için Allah'ın katındakiler elbette daha hayırlıdır. (3-Âl-i İmrân 198)
199- Şüphesiz Kitab ehlinden de Allah'a, size indirilene ve kendilerine indirilene huşu duyarak (kalpleri saygıyla titreyerek) inananlar vardır. Onlar Allah'ın ayetlerini az bir değere değişip-satmazlar. İşte onların Rableri katında ecirleri-mükafatları vardır. Şüphesiz Allah, hesabı pek çabuk görendir. (3-Âl-i İmrân 199)
200- Ey iman edenler. Sabredin, (düşman karşısında) sebat gösterin, (sınırlarda nöbetleşerek) hazırlıklı ve uyanık bulunun. Allah'tan korkup-sakının ki kurtuluşa eresiniz. (3-Âl-i İmrân 200)
|